Arama Sonuçları
"" için 257 öge bulundu
- Ben Şeyh Bedrettin Derviş - Devlet - İsyan - Kitap Tavsiyesi
Ben Şeyh Bedrettin Derviş - Devlet - İsyan - Kitap Tavsiyesi Samet ALTINTAŞ Yayınevi: Timaş Yayınları Tür: Tarih Basım Tarihi: 2021 Sayfa Sayısı:256 Osmanlı siyasi tarihinin bilinen ilk dini-siyasi isyanı Şeyh Bedreddin isyanıdır. Yazarımız bu dini ve siyasi isyanı hem “ zındık, yalancı peygamber, devleti yıkmaya çalışan isyankar, hem ilk kominist hareketlenmenin öncüsü ” olarak nitelendirenlerin, farklı bakış açılarını bir arada, ele alarak incelemiştir. Bu da kitabı önemli kılan özelliklerin başında gelmiştir. Çünkü gerek dipnotları okuduğunuz da gerek kaynaklar kısmını okuduğunuzda dönemin Osmanlı tarihçileri ve yabancı yazarlarından tutun da günümüze kadar gelen yerli-yabancı yazarlarımızdan bolca alıntılara yaparak yazılmış bir inceleme- tarih kitabıdır. Kitabın özelliklerinden bir diğeri de edebiyat ve tarihin, o iç içe geçişliğini, harmanlığını, İsmet Özel, Hilmi Yavuz, Nazım Hikmet gibi şairlerden örnekler vererek göstermesidir; tabi bu özellik ise anlatımını daha da zenginleştirmiştir, her sayfaya konulan minyatür ve resimlerle beraber. Kitap, Şeyh Bedreddin’in eğitim hayatı ile başlar sonra kadılığa getirilişinin ve isyanın öyküsünü okursunuz, bu arada dönemin Osmanlısının da siyasi hayatı hakkında bilgiler edinirsiniz. Kitabı alın ve Şeyh Bedreddin’in bir zındık mı, devleti yıkmaya çalışan bir derviş mi yoksa ilk komünist hareketin öncüsü mü olduğunu farklı bakış açılarından okuyun ve sonra kendiniz karar verin Şeyh Bedreddin, Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal kimdir? diye. Bana göre ise Şeyh Bedreddin, Börklüce Mustafa, Torlak Kemal kendi dönemlerinin gerek üretim mekanizmasının haksızlıklarına gerek toplumsal uygulamalarda ortaya çıkan adaletsizliklere, aksaklıklara, suistimallere karşı çıkanlardandır. Onların bu karşı çıkışı onları, dünün- bugünün ve yarının toplumlarında adaletsizliğe, haksızlıklara- suistimallere karşı çıkan ve çıkacak olanların kendilerine öncü kabul etmesidir.
- Karaoğlan - Kitap Tavsiyesi
Karaoğlan - Kitap Tavsiyesi Rıdvan AKAR Can DÜNDAR Yayınevi: İmge Kitabevi Tür: Tarih Basım Tarihi: 2006 Sayfa Sayısı:172 Eser, Türkiye’nin yakın siyasi tarihinin başaktörlerinden olan, nam-ı değer Karaoğlan, Kıbrıs Fatihi gibi isimlerle anılan Bülent ECEVİT’i , bizlere tanıtan, anlatmaya çalışan kitaplardandır. Usta iki gazeteci, bir yandan Ecevit’in siyasi yaşama girişini, siyasette yaşadığı sorunları, kavgalarını, duygularını diğer yandan Rahşan Ecevit’le birbirlerine olan aşklarını, tutkularını kaleme alarak hazırlamışlardır. Bülent-Rahşan Ecevit çifti ile yapılan söyleşiler ve onları tanıyan tanıklarla yapılan görüşmelerin eserde yer alması kitabı daha da tarafsız, objektif olmasını sağlamış ve önemli kılmıştır. Kitabı güzel kılan unsurlardan birisi de her başlık öncesi Karaoğlan’ın şiirlerine de yer verilmesidir. Bu kitap, ne olursa olsun demokrasi diyen bir siyasetçinin, hayatındaki dönüm noktalarını, sakin- sade yaşamını, büyük aşkını, onunla olan mektuplaşmalarını, şairliğini bunların yanında dönemin de siyasetini okuyacağınız belgesel tadında bir biyografi kitabıdır. Kitaptan bir şiir Birlikte öğrendik seninle Avucumuzda yüreği çarpan kuşa sevgiyi Elele duyduk kumsalda denizin Milyon yılda yontuğu taşa sevgiyi Köstebeğinde toprağına Tırtılından kelebeğine kuşuna Elele sevdik bu dünyayı
- Veba Geceleri - Kitap Tavsiyesi
Veba Geceleri - Kitap Tavsiyesi Orhan PAMUK Yayın evi: Yapı Kredi Yayınları Tür: Tarihi Roman Basım Tarihi: 2021 Sayfa Sayısı: 537 Orhan Pamuk, hayalinde Girit-Rodos arasında, Osmanlı Devleti’ne bağlı bir ada canlandırmıştır. Adanın adı Minger adası. Adada 1901 yılında bir veba salgını yaşanır. Dönemin padişahı II.Abdülhamit adaya salgını sonlandırmak için, sağlık müfettişi Bonkowski Paşa’yı gönderir. Ancak paşanın ölümü üzerine adaya bu sefer, yeğeninin kocası da olan, Doktor Nuri’yi hem salgını durdurmak hem de paşanın sır ölümünü araştırmak için yollar. Yazarımız, kahramanlarımız olan, Bonkowski Paşa, Doktor Nuri Paşa, vali Sami Paşa ve Kolağası Kamil’in adada hızla ilerleyen salgına son vermek için çabalarını anlatırken, diğer yandan da, o dönem Osmanlı’nın, siyasi, etnik ve bölge sorunlarını hayali adasında göstermeye çalışır. Gelenekler, dinler, şeyhler, halk ve Yunan milliyetçiliği ile salgının içiçe geçirilmişliğini, karantina isyanlarını okurken ayrıca V.Murat’ın hapis günlerini, II. Abdülhamit’i ve de siyasetini okursunuz. Pamuk’un kalemini bilen okurlar için bu roman diğer romanlarına nazaran biraz daha yormayan, yalın bir anlatıma sahiptir. Lakin yazarımızın kalemini ilk kez okuyacak olan okurlar için, romanımız, yoğun anlatımlıdır. Bunun dışında yazarımız, okuyucuların hayalinde adayı iyi bir şekilde canlandırabilmesi için, bolca ayrıntılı betimlemelere yer vermiştir. Ayrıntılı betimlemeler, yoğun anlatım, okuyucuları sıksa da ilk yüz sayfadan sonra ayrıntılara, yoğun anlatıma ve küçük punto yazılara alışırsınız ve elinizden bırakamayacağınız romanlardan biri haline gelir. Romanımızın özelliklerinden biri de, hikayenin iki anlatıcının ağzından anlatılmış olmasıdır. Özellikle de anlatıcılarından birinin tarihçi olması ve hikâyenin ara cümlelerinde tarihçi anlatıcının, bir tarihçi gözüyle, sorular sorması, anlatmasıdır. Üzerinde 5 yıl çalışılan bu roman muhakkak okunmalıdır; kısa bir süre önce deneyimlediğimiz veba salgınını bir de tarihteki dönemini, etkileyici, başarılı bir kurguyla okuyarak deneyimlemek için, bir de her zaman diliminde olan, bazı insanlarda var olan kadercilik anlayışının yaşama etkilerini. *Romandaki Kolağası Kamil bazı okuyucular tarafından M. Kemal olarak algılanmıştır. Yazarın kolağası Kamil karakterini M. Kemal’den yola çıkarak kurgulayıp kurgulamadığına dair görüş ise muhakkak ki her okuyucunun kendi yorumuna kalmıştır. Kitaptan Alıntılar: - Abdülhamit ağabeyi eski padişah V.Murat’ı hapsettiği Çırağan Saray’ında baskı altında tutar, her hareketini denetlerdi ama iş hastalığa gelince en iyi doktorları yollardı ona. -Vaiz hastalıklılardan hiç söz etmiyor, sürekli her şeyin Allah’tan geldiğini tekrarlıyordu. -1901 yılında, Osmanlı Devleti’nin bu büyük coğrafyadaki nüfusu on dokuz milyondu. Bunun beş milyonu Müslüman değildi ve bu gayrimüslim milletler daha çok vergi vermelerine rağmen ikinci sınıf görüldükleri için “adalet, eşitlik” ve “reform” istiyor, batılı devletlerden korunma bekliyorlardı.
- Mektup: Yazışmanın Hayli İlginç Tarih - Kitap Tavsiyesi
Mektup: Yazışmanın Hayli İlginç Tarih - Kitap Tavsiyesi Sımon GARFIELD Çeviren: Zeynep YEŞİLTUNA Yayınevi: Domingo Yayınevi Tür: Tarih Basım Tarihi:2015 Sayfa Sayısı: 445 İletişim tarihinde önemli bir yeri bulunan mektubun tarihi, MÖ. ’ne kadar dayanır ve günümüze yaklaştıkça da yerini teknolojiye bırakmıştır. Elimizdeki bu kitap o ilginç mektubun tarihi serüvenini araştırmıştır. Kitap pek çok bölümden oluşturulmuştur. Her bölümde mektubun çeşitleri, kullanılan malzemeler, yıllar içindeki gerek kullanılma amacı gerek mektupta kullanılan üslupların vs değişimi, posta sisteminin sürecini okursunuz. Yazar ayrıca döneminde yazılmış mektupları da paylaşır ilginç bilgilerle ve ünlü simaların mektuplarıyla beraber. Aşktan doğa olaylarına, siyasetten askerliğe, sihirbazın meslek sırlardan, çocuklarına düşkün olan anneye kadar hayatın tüm yönlerine dair yazılmış mektup okumaları sizi zaman yolculuğuna götürecektir. Kitaptan alıntılar: -Bireysellik ve özgünlük, yani hem şahsi hem de bilgilendirici mektuplar Romalılarda başlıyor. Tarihteki ilk gerçek mektup yazarları Romalılardır. Mektuplaşma geleneğini birer biyografik kaynak materyaline ve kendi çağında harmanlanıp keyif alınması gereken bir edebiyata dönüştürmeyi ilk kez onlar başarmıştır. -Okuryazarlık o zamanlar halk arasında teşvik edilen bir şey değildi ve Kilise’nin gölgesinde insanların gözüne resmen at gözlükleri geçirilmişti. Yazılı geleneklerin yerini sözlü olanlar almıştı. Yalnızca zenginlerin habercileri olabiliyordu ve yazma becerisiyle yazı malzemeleri neredeyse tamamen katiplerin ve din işleriyle ilgilenen çalışanların tekelindeydi. Dahası, ruhban sınıftan olmayan bir kimsenin, katı doğmalar dışında kafasını meşgul etmeye değer başka ne olabilirdi.
- Edep Ya Hu - Kitap Tavsiyesi
Edep Ya Hu - Kitap Tavsiyesi Mehmet ANIL Yayınevi: Can Yayınları Tür: Roman Basım Tarihi:2017 Sayfa Sayısı:197 Romanımızın konusu Kız Ferhat’ın hikayesidir aslında; Osmanlı’nın gizli bırakılan ya da bırakılmak istenen, yazması yazarlarca cesaret istenen “oğlancılık” ın hikayesidir; Kız Ferhat’ın hikayesi. Yazarımız bir Hristiyan erkek çocuğunun nasıl devşirildiği, zamanla kendini nasıl kadın hissettiğini, hissettirildiğini anlatırken diğer yanda da Genç Osman’ın katledilişini, yeniçeriliğin yozlaşmışlığını, 65.ortanın iktidarını anlatır. Anlatımı sade üslubu akıcıdır. Romanımız Osmanlı tarihinin her alanını okumak isteyenlerin bir solukta okuyacağı romanlardandır. Ancak kitapta eşcinselliğe dair cümleler vardır; bundan ötürü bazı okuyucular tarafından bu özellik rahatsız edebilir. Kitaptan Alıntılar: -Bu mevzuyu daha önceki itirafların arasında sayıp saymadığımı hatırlamıyorum. Olsun, hatalarımı ve günahlarımı tekrar tekrar anlatayım da ben, sevapları atlasam da olur. Tek bir emilim varsa o da, kendimi affettirmektir sevgili Allah’ım, ödüllendirilmek değil. -Meydan durulmuş, kalabalık tekrardan yerlere oturmuştu. Aralarında gevezelik eden neferlerden yükselen hafif uğultu dışında kışla sessiz sayılabilirdi. Buna karın camide tutuşan fesat ateşi için için yanmaya devam ediyordu. … -Kimseye güvenemediklerinden infazı önce kendi başlarına yapmaya niyetlenmişler. Bakmışlar olmayacak, bizi çağırmak mecburiyetinde kalmışlar. Davud Paşa burnundan solumakta haklı. Osman son nefesini vermeden rahat etmeyecek. Bu işin dönüşü yok, Biliyor, Osman ölmezse kendisi ölecek. Bu açıdan bakıldığında ikisi de canını kurtarmaya çalışıyor…
- Sürgün Ruhun Rüya Defteri - Kitap Tavsiyesi
Sürgün Ruhun Rüya Defteri - Kitap Tavsiyesi Ömer F.OYAL Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları Tür: Roman Basım Tarihi:2017 Sayfa Sayısı:230 Başkahramanımız olan Hüseyin ya da diğer ismi Harun, kendisini, sürgün Yahudi bir ruha sahip olduğunu düşünen ve tekrar tekrar yeniden dünyaya gönderildiğine inanan bir Türk ve Müslümandır. Hüseyin/Harun bu yüzden kadın psikiyatrist Cihan’ın danışanlarından biri olur ve böylece romanımız başlar. Hüseyin/Harun her dünyaya geldiğinde ya Kudüs’te bir taş duvar ya bozkır topraklarında bir Şamanist Türk ya da Japonya’da yelpaze katlayıp, boyayan bir Japon çırak. Yazar başkahramanımızı eski şehirlere, kültürlere, insanlara, yaşayışlara götürürken biz okuyuculara da o dönemleri bol tasvirlerle, betimlemelerle anlatmıştır. Eski ve günümüz yaşamların, yaşayışların birbirleriyle bağlantılı olduğu üzerine vurgu yapılarak yazılmış romanımızın asıl vurucu özelliği ise -kitabın son cümlesine kadar- hayata, yaşama, eğlenceye, kadına, erkeğe en önemlisi dine dair (Musevilik ön planda) analizlerin ve çözümlemelerin olmasıdır. Dil ve Düşünce yönünden okuyucu yormayan; anlaşılması kolay bir anlatımla yazılan ve ilginç bir kurgusu olan romanda tarihe dayalı bilgiler de öğrenirsiniz.
- Gavur Mahallesi - Kitap Tavsiyesi
Gavur Mahallesi - Kitap Tavsiyesi Mıgırdiç MARGOSYAN Yayınevi: Aras Yayınevi Tür: Öykü Basım tarihi: 2022 Sayfa Sayısı: 116 Diyarbakır’da Hançepek adı verilen bir yerleşim yeri vardır. Burası, Türkçe ’de Gavur Mahallesi anlamına gelen ve çokça Ermeni vatandaşlarının yaşadığı bir yerdir. Yazarımız bu mahallede doğmuş, çocukluğunu burada geçirmiştir. Ve kendi yaşamından yola çıkarak öykülerden oluşan, 1940’lı yılların Diyarbakır’nın Gavur Mahallesini bizlere anlatır. Bu hikayelerden örülü 116 sayfalık kısacık kitapta ne yok ki; farklı dil,din,ırk ve kültürlerin yaşadığı bu coğrafyada dillerin zaman içerisinde birbirleriyle kaynaştığı; ana dilleri ne kadar ayrı olsa da kültürlerin neredeyse aynı olduğu, insanı, insanlığı, yardımseverliği, bir arada kardeşçe yaşamanın öykülerini okursunuz. Kadın olmanın bu coğrafyalarda zorluğunu, güçlüğünü; erkek çocuğunun önemini kız çocuğunun kadersizliğini, aşkın nasıl ifade olunduğunu; isimlerin önüne konulan lakapların insanları nasıl tanınır yaptığı; yoksulluğu, Halil İbrahim bereketini, bir çocuğun dünyaya bakışını ve daha pek çok yaşama dair sevinçleri, üzüntüleri, sıkıntıları okursunuz. İster Kürt, ister Türk, ister Ermeni, ister Süryani, ister Hristiyan ister Müslüman olun; ister Türkçe, ister Kürkçe, ister Ermenice, ister Zazaca olsun anadiliniz fark etmez çünkü o coğrafyada yaşayan insanların hikayelerinde aslında kendi hikayelerinizi okursunuz. Dönemin Diyarbakır ağzına özgü kelime ve cümleler olsa da (hala yaşayan kelime ve cümleler var) içten bir üslup, akıcı ve anlaşılır bir dili vardır kitabın. Kitap sizi sayfalar arasında kâh hüzünlendirip kâh tebessüm ettirip, bitmesin diye dua edeceğiniz ve son sayfasında keşke biraz daha öyküler olsaydı diyeceğiniz bir öykü kitabıdır. *** Özellikle Doğu-Güneydoğu coğrafyasında yaşamış, yaşı 35 ve üzerinde olanların kendi çocukluğundan izler bularak, “ aa bizim oralar” diyeceğiniz bir kitaptır. **** Kitaba ön yargı ile yargı ile yaklaşılmaması dileğiyle… Kitaptan Alıntılar: -Biz Halil İbrahim’i buğday taneleri içinde tanıdık. Buğday çuvalları hamal sırtlarında evlerimizin yolunu tuttuğunda, bizler, yani kardeşlerim, erkek kardeşlerim, kız kardeşlerim, kardeşler taburu, görevimizi iyi bilir, konu komşuya gider seslenirdik: “HIÇE Baco, buğday aldık, ayıklamaya gelin”… -Anam ağlıyordu. Tek tesellimiz, babamın köylerde ekmek kavgamızı sürdürüyor olmasıydı. Papaz Arsen’in İncil’den her Pazar günü “iyilik yap, iyilik bulursun”, “Tanrı daima fakirlerin yardımcısıdır”, “Ne mutlu o insanlara ki bu dünyada fakirdirler, sonsuz mutluluğa önce onlar erecektir” gibi sözler söyleyen İsa peygamberimiz de ortalıkta gözükmüyordu. -Bizim oralarda, Diyarbakır’da ekmek çok yenir. Ekmeksiz yemek yemek, ekmeksiz karın doyurmayı denemek, açılık denen şeyin ne olduğunu bilmemek gibi bir şeydir. Ekmeği ne denli sevdiğimizi, ne kadar çok yediğimizi de günlük konuşmalarımızda dile getirirdik. Birine “Gel otur, yemek yiyelim” demez “Gel ekmek yiyelim” derdik. Yemek yerken yanınıza gelen birine veya misafirimize “Yemek yedin mi”, “Aç mısın” diye sormaz, “Ekmek yedin mi” diye sorardık. Biz şuna inanırdık: Ekmek yememiş bir insan tok olamaz, mutlaka açtır…
- Cumhuriyet'in Öyküsü: Bin Belge - Kitap Tavsiyesi
Cumhuriyet'in Öyküsü: Bin Belge - Kitap Tavsiyesi Erbil TUŞALP Yayınevi: Dost Kitapevi Yayınları Basım Tarihi:1987 Sayfa Sayısı:323 12 Eylül öncesinden 12 Eylül sonrasına kadar olan süreçte, Türkiye’deki göz altıları, sorgulamaları, cezaevleri, işkenceleri, işkence edenleri, acıları, ölümleri, baskıları, 8 bölümde ve her bölümün sonundaki ve sayfa aralarındaki dipnotlarıyla, o günleri anlatır, usta gazeteci Tuşalp. Bir yandan dini-etnik ayrım, faşizm, acılar, ölümler, baskılar ile yaşamaya alıştırılmak istenen toplum diğer yandan devleti yönetenlerin, iktidar kavgaları, koltuk sevdaları… bütün bu yaşananları okursunuz ve okuduğunuz her satırda , insana, insanlığa, insan haklarına ve hayata dair olan her şeye inanıcınızın azalması ve sorgulamalarınız. Kitaptan alıntılar: Bir babanın, oğlunun sağlıklı ellerinden aldığı, iki gün önce yazılmış bir mektup üzerine, kolunda yiyecek ve giyecek çıkını ile gittiği cezaevinde göreceğini ve kucaklayacağını umduğu oğlu için, kendisine, oğlunun bir gün önce intihar ettiği haberi verildiğini biliyorum. Kendisiyle birlikte alınıp memlekete götürdükleri evlat naaşının kurşunlarla delik deşik olduğunu biliyorum. Bu gençler ne kadar ağır suçlar işlemiş olurlarsa olsunlar, o suçların bu gençlerden daha başka ve daha büyük sorumluları vardır. Bu gençler kışkırtılmışlardır, oyunlara sürüklenmişlerdir. Sahne arkasından bu kışkırtmaları yapmış, bu oyun ve tuzakları hazırlamış olanlardan bir çoğu serbest ve itibarlı durumdadırlar. Hiçbirinin hakkında kovuşturma yoktur. Demirel Ecevit’e, Ecevit Demirel’e - lanet - yağdırırken, insanlar ölümle el ele kol kola yaşamaya alıştılar. Ecele kol takılmış gibiydi. Bir köşe başında, bir kapıdan çıkarken uzanıveriyordu insanlarını üzerine. Morgların önü ana baba günü olmuştu. Gazeteler eksiksiz ölüm listelerini vermek için sorumlular atamışlardı.
- Allah’ın Kızları - Kitap Tavsiyesi
Allah’ın Kızları - Kitap Tavsiyesi Nedim GÜRSEL Yayınevi: Doğan Kitap Tür: Roman Basım Tarihi: 2008 Sayfa Sayısı: 287 Kitabın ana karakteri olan torun (yazarımızın kendisi), dedesi ile olan ilişkisi üzerine yoğunlaşarak romanını kaleme almıştır. Dede Rahmi Bey, İslami inançla yetiştirilmiş bir dindar ve askerliğini I.Dünya Harbi sırasında Hicaz Cephesi’nde yapmıştır. Bundan dolayı anlatıcımız olan torun, Arap çöllerindeki Osmanlı yenilgilerini, susuzluğu, doğal şartların getirdiği zorluğu ve Arapları anlatır. Anlatırken de okuyucuları ara sıra İslamiyet öncesine götürüp, mistik bir anlatım da benimseyerek, Allah’ın kızları olarak bilinen Lat, Uzza ve Manat’ı konuşturur. Peki Allah’ın kızları konuşmalarında nelerden bahseder: peygamber Muhammed’in doğuşu, yaşamı, Bedir ve Uhud Savaşları, cahiliye ve İslami donemdeki Arap toplumunu anlatır. Anlatıcımız olan torun, bir de romanında İbrahim peygamber, Fil yılı, cahiliye döneminin ünlü şairi Kays’ın hikayelerini; genç Cumhuriyet’in önemli olaylarından Menemen Olayı ve Ekmekçi İbrahim’in kendi oğlunu Allah’a kurban etmesi hikayelerine de yer vermiş ve İslam’a büyük bir inançla bağlanan, peygamber kenti Medine’yi savunan dedesinin öyküsünü de okursunuz. Kitabın önemli özellikleri arasında ise: 1) İslam öncesi dönemde, Arapların gelenek ve görenekleri ve kadim bir inançları olduğu 2)peygamberlerin de bir insan olduğu ve o gözle bakılmaya da çalışılması 3)Sorgulayıcı ve düşündürücü cümlelerle anlatım benimsenerek okuyucuları farklı bakış açılarıyla baktırmaya çalışması 4)Yazarın dini değerlere saygılı bir anlatımla, üslupla romanını yazması, aşağılayıcı bir gözle bakmaması Romanımız sade ve akıcı bir üslupla yazılmıştır. Bir solukta okunan romanlardandır. Not: Yazarımız bu romandan ötürü “dini değerleri aşağılamak” gerekçesiyle mahkemeye verilmişse da beraat etmiştir. Çünkü, kitapta ne İslami değerleri ne İslam toplumunu aşağılayıcı, küçük düşürücü cümle ve cümleler kullanılmamıştır.
- Gize Piramitlerin Yıldızlarla Bağlantısı - Tarih
Gize Piramitlerin Yıldızlarla Bağlantısı - Tarih Mısır’ın Kahire şehrinin Gize kentinde yer alan üç görkemli piramit: Keops, Kefren ve Mikeriono Bunlardan Keops Piramit’i 1889 yılında Eyfel Kulesi’nin yapımına kadar dünyanın en yüksek binası olmuştur. Bu üç görkemli piramit dönemin basit araç ve gereçleriyle hizalı bir şekilde sıralanmıştır. Her birinin tabanında bir piramit basamağı, bir geçit ve o geçitten vadi tabanına inen bir tapınak inşa edilmiştir. Her üç piramidin de etrafında kraliyet soyluların gömülü olduğu küçük piramitler vardır. Bu üç görkemli piramit ince kireç taşı kaplanarak güneş ışıklarını yansıtmıştır; çünkü güneş kutsal sayılmıştır. Bu piramitlerin tepesinde altınla kaplı bir taş konulmuştur; bu taş günümüzde yoktur, ya çalınmış ya da parçalanmıştır teorileri vardır Bu piramitler sadece Mısır firavunlarının sıradan bir mezarları değildir. Firavunlar “Güneşin Oğlu” olarak görülmüştür ve tapınaklarını Güneş Tanrısını onurlandırmak için yapmışlardır. Güneşin oğlu olan firavun tıpkı tanrısı gibi, batmayan yıldızlar gibi, ölümünün ölümsüzlüğünü sağlamak için piramit inşa ettirmiştir. Bu piramitlerin içinde ona bu yolda yol gösterecek yıldız haritaları, dini metinler ve sihirler olan hiyeroglifler yapılmıştır. Kraliyet soylularının mezarlında da yıldız haritaları vs vardır. Firavunlar kalp hariç bütün organları çıkarılıp kavanozlara konduktan sonra mumlayanır. Sonra bir tabuta sonra da bir lahite konmuştur. Antik Mısır inanışına göre Güneşin Oğlu firavun ölümsüz olmak için bir yolculuğa çıkar. Bu yolculuğun ilk adımı ise bir sandal ile canavarlar dolu yeri geçip, Tanrılar ülkesine varıp ve burada Yeraltı tanrısı Osiris’in karşısında bir kuş biçimine girerek yargılanır… Birçok Antik Mısır bilimcisi tarafından piramitler, bir rampa sisteminin kullanılarak inşa edildiği konusunda uzlaşmışlardır. Ayrıca bu dönem pusula henüz icat edilmediğinden yapımında yıldızların konumundan yaranılmıştır. Gökyüzünü mükemmel şekilde gözlemleyen Antik Mısır mühendisleri yıldızlar sayesinde bu üç görkemli piramidi inşa etmiştir. Piramitlerin taban kenarlarının doğru yönlere oturtulması için yıldızlardan bakarak, gözlemleyerek yapılmıştır. Orion kemer yıldızları olan üç ana yıldız Alnilam- Alniak ve Mintika’nın gökteki konumları bu üç piramidin dizilişinin izdüşümünü oluşturmuştur.
- Masdar City: Bir Ekolojik Şehir Olabilecek mi? - Tarih
Masdar City: Bir Ekolojik Şehir Olabilecek mi? - Tarih Birleşik Arap Emirlikleri ülkesinin Abu Dabi şehrinin yakınlarında, çevresel, sosyal ve ekonomik sürdürülebilirlik amacıyla kurulmuş -kuruluş aşaması da devam eden- bir şehirdir. Projesi bir İngiliz mimarlık firması Foster Partners tarafından yapılmıştır. 2008 yılında yapımına başlanan şehrin 2030 yılında bitmesi öngörülmüştür. Bu şehrin özellikleri ise:Enerji ihtiyaçlarını güneş, rüzgâr gibi kendisini yenileyebilen enerji kaynakları kullanacak dünyadaki ilk şehir olmasıdır. Bu yeni şehir yapımına sıfır karbon, sıfır atık çöp amacıyla yapılacak olan şehir, gelecekte Ay’da kurulacak bir üs için örnek olacağı da söylenir. Dijital teknolojilerin hepsinin sunulacağı, bir ekolojik şehir olma özelliğindeki kentte, elektrik- su tüketimi yarıdan fazla azaltılacak; tabi yazılıma bağlı hareket sensörleri, mikro sulama yöntemleri, su tarifeleri ve sayaçlar sayesinde. Ev otomasyon sistemlerin enerji tüketimi %72 azalması planlanmıştır.. Yüzde 75 elektrik yüzde 80 su tasarrufu sağlanmasına yönelik planlamalar yapılmıştır. Şehirde 50 bin kişinin yaşaması planlanıyor Kentin kurulacağı şehir soğuk bir çöldür. Çölün yakıcı güneşi sayesinde enerji kaynakları sürdürebilir hale gelecektir. Kent kuzey-doğu yönüne doğru inşa edilecek ve böylece güneşe maruzluk olabildiğince sınırlanacaktır. Arap mimarisine göre planlanan şehirde dar sokaklar yer alacaktır. Dar sokaklar binaların her bir diğerinin gölgesi boyunca birbirine yakın inşa edilecek; sokaklar da hava akımı için rüzgar yönüne doğru hizalanacaktır. Yürümeyi teşvik için geniş gölgeli kaldırımlar ve yollar yapılacaktır. Hiçbir geleneksel taşıt şehrin içine giremeyecek, onun, yerine tek elektrikle çalışan taşıtlara izin verilecek. Ayrıca “kişisel hızlı taşıma sistemi” de olacağı söylenir; tek kabinli araçlara binip, uygulamaya nereye gideceğinizi söylemeniz yeterli oluyor; direksiyon olmadan istediğiniz yere gidebilme imkânı. Atıkları azaltmak için: Atıklar dört kısma ayrılacak. Bunlar kuru geri dönüştürülebilen şişe, kağıt, teneke vs, ıslak geri dönüştürülebilen yiyecek-organik atıklar vs , diğer atıklar iki kategoriye girmeyen atıklar, dördüncü kısım ise pil ve tıbbi atıkların toplandığı atıklar geri dönüşüm tesislerine gönderilecek ve burada ıslak atıklar peyzaj ve tarım için gübre olarak kullanılacaktır. Dünyanın en temiz en ekolojik şehir olarak gösterilen Masdar City, şehir dışarıdan ziyaretçilere açık bulunacaktır.
- İslam Tarihinde Bir Olay: Mihne Olayı -Tarih
İslam Tarihinde Bir Olay: Mihne Olayı -Tarih Mihne kelimesi Mahn kökünden türemiştir. Kelime anlamı olarak araştırmak, soruşturmak, boyun eğdirmek, eziyet etmek gibi anlamalara gelmektedir. Kavram olarak, inanç ve inanç türlerinin kabulü için dini sorgulama anlamlarına gelirken, genel anlamda ya da akla ilk gelen anlam ise, Abbasi halifesi Me’mun dönemi, Kuran’ın yaratılmış olduğu görüşünü, iktidarın gücü ile zorla kabul ettirmek, benimseten dönem demektir. Ve bu Mihne olayı Mu’ tezile tarikatına mal edilmiştir. Mihne Olayının başlangıcı ise Abbasi Devleti dönemi Halife Me’mun 218/833 yılında Bağdat yöneticisi/vali İshak bin İbrahime bir mektup yazmasıyla başlamıştır. Halife, bu ilk, mektubunda kadılarını, hadis alimlerini Kuran’ın “halku’l- Kuran” konusunda yani Kuran’ın yaratılıp-yaratılmadığı, sorguya çekmesini, görüşlerini de kendisine bildirmesini yazmıştır. Ayrıca Kuran’ın mahluk olmadığını benimseyenleri resmi görevlere getirmemesini, şahitliklerinin de kabul edilmemesi yazmıştır . Halife Me’un ikinci bir mektup yazarak başka isimlerin dahil olduğu âlimler grubunu sorgulamasını da emretmiştir. Mihne uygulamalarında öncelikle kadılar sorgulanır, halku’lKur’ân anlayışını kabul ettikleri taktirde görevlerine devam etmelerine izin verilmiştir. Mihne olayı ilk önce Bağdat’ta uygulanmıştır; Mısır’da uzun süre devam etmiştir. Basra, Kûfe, Dımaşk ve Medine gibi diğer belli başlı merkezlerde de uygulanmıştır. Mihne olayında temel sorgulama konusu Kuran’ın yaratılmışlığı olmuştur. Bununla beraber, Halku’l Kuran’ın reddi, cennet ve cehennemin yaratılmadığı, kabul azabının reddi, mizanın iki kefesinin olmadığı, Allahın tek mekanda bulunmasının kabulü gibi konulardır. Mehn olayının Mu’tezile’ye mal edilmesinde de, tıpkı onlar gibi, Kuran’ın yaratılmışlığı öğretisini bir prensip olan, Allah’ın mutlak birliğini/Tevhit vurgulamaya önem vermesidir. Mihne Olayı yaklaşık 15 yıl sürmüş, 234/849’ta halku’l-Kur’ân tartışmalarının yasaklanmasıyla sona ermiştir. Ancak tam anlamıyla son bulması ve izlerinin silinmesi ise Başkadı İbn Ebû Duâd’ın görevinden azledilmesi ve mihne mağdurlarının serbest bırakılmasıyla 237 (851-52) yılında olmuştur.