Gavur Mahallesi - Kitap Tavsiyesi
Mıgırdiç MARGOSYAN
Yayınevi: Aras Yayınevi
Tür: Öykü
Basım tarihi: 2022
Sayfa Sayısı: 116
Diyarbakır’da Hançepek adı verilen bir yerleşim yeri vardır. Burası, Türkçe ’de Gavur Mahallesi anlamına gelen ve çokça Ermeni vatandaşlarının yaşadığı bir yerdir. Yazarımız bu mahallede doğmuş, çocukluğunu burada geçirmiştir. Ve kendi yaşamından yola çıkarak öykülerden oluşan, 1940’lı yılların Diyarbakır’nın Gavur Mahallesini bizlere anlatır.
Bu hikayelerden örülü 116 sayfalık kısacık kitapta ne yok ki; farklı dil,din,ırk ve kültürlerin yaşadığı bu coğrafyada dillerin zaman içerisinde birbirleriyle kaynaştığı; ana dilleri ne kadar ayrı olsa da kültürlerin neredeyse aynı olduğu, insanı, insanlığı, yardımseverliği, bir arada kardeşçe yaşamanın öykülerini okursunuz.
Kadın olmanın bu coğrafyalarda zorluğunu, güçlüğünü; erkek çocuğunun önemini kız çocuğunun kadersizliğini, aşkın nasıl ifade olunduğunu; isimlerin önüne konulan lakapların insanları nasıl tanınır yaptığı; yoksulluğu, Halil İbrahim bereketini, bir çocuğun dünyaya bakışını ve daha pek çok yaşama dair sevinçleri, üzüntüleri, sıkıntıları okursunuz.
İster Kürt, ister Türk, ister Ermeni, ister Süryani, ister Hristiyan ister Müslüman olun; ister Türkçe, ister Kürkçe, ister Ermenice, ister Zazaca olsun anadiliniz fark etmez çünkü o coğrafyada yaşayan insanların hikayelerinde aslında kendi hikayelerinizi okursunuz.
Dönemin Diyarbakır ağzına özgü kelime ve cümleler olsa da (hala yaşayan kelime ve cümleler var) içten bir üslup, akıcı ve anlaşılır bir dili vardır kitabın. Kitap sizi sayfalar arasında kâh hüzünlendirip kâh tebessüm ettirip, bitmesin diye dua edeceğiniz ve son sayfasında keşke biraz daha öyküler olsaydı diyeceğiniz bir öykü kitabıdır.
*** Özellikle Doğu-Güneydoğu coğrafyasında yaşamış, yaşı 35 ve üzerinde olanların kendi çocukluğundan izler bularak, “ aa bizim oralar” diyeceğiniz bir kitaptır.
**** Kitaba ön yargı ile yargı ile yaklaşılmaması dileğiyle…
Kitaptan Alıntılar:
-Biz Halil İbrahim’i buğday taneleri içinde tanıdık. Buğday çuvalları hamal sırtlarında evlerimizin yolunu tuttuğunda, bizler, yani kardeşlerim, erkek kardeşlerim, kız kardeşlerim, kardeşler taburu, görevimizi iyi bilir, konu komşuya gider seslenirdik: “HIÇE Baco, buğday aldık, ayıklamaya gelin”…
-Anam ağlıyordu. Tek tesellimiz, babamın köylerde ekmek kavgamızı sürdürüyor olmasıydı. Papaz Arsen’in İncil’den her Pazar günü “iyilik yap, iyilik bulursun”, “Tanrı daima fakirlerin yardımcısıdır”, “Ne mutlu o insanlara ki bu dünyada fakirdirler, sonsuz mutluluğa önce onlar erecektir” gibi sözler söyleyen İsa peygamberimiz de ortalıkta gözükmüyordu.
-Bizim oralarda, Diyarbakır’da ekmek çok yenir. Ekmeksiz yemek yemek, ekmeksiz karın doyurmayı denemek, açılık denen şeyin ne olduğunu bilmemek gibi bir şeydir. Ekmeği ne denli sevdiğimizi, ne kadar çok yediğimizi de günlük konuşmalarımızda dile getirirdik. Birine “Gel otur, yemek yiyelim” demez “Gel ekmek yiyelim” derdik. Yemek yerken yanınıza gelen birine veya misafirimize “Yemek yedin mi”, “Aç mısın” diye sormaz, “Ekmek yedin mi” diye sorardık. Biz şuna inanırdık: Ekmek yememiş bir insan tok olamaz, mutlaka açtır…
Comments